Festivaller sinemayı onurlandırmalı

Müjde Işıl – Bugün başlayıp 15 Kasım’a kadar sürecek 35. Ankara Sinema Festivali’nin ulusal müsabaka heyetine bu sene Onur Saylak başkanlık ediyor. Saylak kısa ve uzun metraj sinemalarıyla direktörlükteki hünerini konuşturdu, “Sonbahar”dan beri oyunculuğuyla sinemaseverlerin gönlünde farklı bir yerde konumlandı, argümanlı üretimlerle tiyatro sahnesinde de farklılık yarattı. Son periyotta televizyona ağırlaşsa da sinema ve tiyatroya geri döneceği günleri bekliyoruz. Ankara’daki heyet başkanlığı vesilesiyle Saylak’a merak ettiklerimizi sorduk.

– Daha evvel Antalya Altın Portakal Sinema Festivali’nde de heyet oldunuz. Ankara Sinema Festivali’nde heyet başkanlığı vazifesi sizin için ne mana taşıyor?

Bir fikri perdeye taşımanın ne kadar kuvvetli bir seyahat olduğunu deneyim etmiş biri olarak emsal tecrübelerden geçmiş, maddi manevi pek çok zorlukla boğuşmuş ve sonunda sinemalarını bir şenlikte seyirciyle buluşturacak olan sinemacıların heyecanlarına eşlik etmek büyük bir keyif olacaktır diye düşünüyorum. Bizim şenlikteki misyonumuz bu sinemaları kucaklamak…

– Bu sene Adana’da Nuri Bilge Ceylan ödül kararlarının oy birliğiyle alınmamasını, Antalya’da ise Ferzan Özpetek oy birliğiyle karar verilmesini övdü. Sizce heyetin oy birliğiyle karar alması mı daha sağlıklı, oy çokluğuyla mı?

Filmlerin şenlikte yarıştırılması kimin fikriyse ona sormalı! Sanat yapıtını yarıştırmak… Ben fikren pek de beğenilen bulmuyorum bu yapıyı aslında. Lakin sorunuza gelirsem, her heyetin bir yoğurt yiyişi vardır diyeyim… Pek çok parametre olduğu üzere sonuçlar ne yaparsanız yapın o heyetin subjektif kararlarıyla alınmakta. O yüzden karar alış biçiminin pek de kıymeti yok üzere. Şenliğin asıl hedefi sinemayı onurlandırmak olmalı. Mükafatı bir istek objesi hâline getirmek pek yanlış geliyor bana. Bir sinema ödül aldığı ya da almadığı için iyi/kötü denemez. Sinemanın seyirciyle kurduğu uzun periyodik alakadır, en özel ödül.

– Ankara Sinema Festivali’nde “Sonbahar” yine seyirciyle buluşacak. Bugünden bakınca sinemanın ehemmiyetini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Elbette birinciler unutulmaz… Hâlâ sinemanın kokusu burnumda. Birtakım sinemalar vardır ki vakitsizdir. Her vakit izleyiciye yeni şeyler söyleyebilen, düşün dünyasını genişleten sinemalar. “Sonbahar” da onlardan biri. Yusuf’un naifliği, sevdası, dalgalara karşı duruşu; hayatının son nefesini bir tulumla eşsiz bir kesime dönüştürmesi unutulacak üzere değil aslında. Tekrar beyaz perde görecek olması da cabası…

‘Dijital kanallar finans sağlıyor’

– Şenliklerde pek çok ödül kazanan “Daha”dan sonra ikinci sinemanız “Boğa Boğa” dijital platform üretimiydi ve İstanbul Sinema Festivali’nde yarıştıktan sonra dijitalde gösterildi. Dijital platformlar, ‘Sinema sinemada izlenir’ ritüeline ziyan verdi mi, verebilir mi? Dijital-sinema ilgisine nasıl bakıyorsunuz?

Aslında günümüzde sinema üretimi hayli güçleşti. Maalesef parayla yapılabilen bir sanat bu. Ne kadar kısıtlarsanız kısıtlayın yeniden de bir bütçe gerekli ki o bütçe hiç de hafife alınabilir bir ölçü değil. Bilhassa bağımsız sinemanın kaynakları çok kısıtlı olduğu için dijital kanallardan finans sağlamak hiç de yabana atılabilecek bir araç değil bence. Sorun o yapım alanını nasıl kullandığınız…